İşte tüm bunlar beni, anne ve
babamın da okuduğu öğretmen okuluna itti. Öğretmen olmak için gözümü karartıp
yatılı okumayı seçtim. Muğla’dan çıkıp Aydın Ortaklar Öğretmen Okulunda -ergenliğin
verdiği saflıkla okuduğum her kitaptan etkilenerek- dört senemi geçirdim.
Sonrasında Buca Eğitim Fakültesinde
Türkçe Öğretmenliği okumayı seçtim. O zamanlar genç beyinleri etkilemek için en
uygun zamanın ortaokul yılları olduğunu düşünüyordum. Şimdi geriye baktığımda
ne kadar aptal ve sinsi olduğumu düşünüyorum.
Oradan da mezun olduktan sonra bir
sene ara verdim. Nihayet kendimi bakanlığa çözdüğüm matematik sorularıyla
ispatladım ve adını daha önce hiç duymadığım İstanbul’un Sultanbeyli ilçesine
atandım.
*
Tüm bu eğitim sürecim, öğretmen
olarak geçirdiğim üç yıl ve okuduğum radikal eğitimcilere ait kitaplar
öğretmenlik mesleğini sorgulamama sebep oldu. Önceleri benim için saygın bir
meslek olan öğretmenlik gitgide değerini yitirdi. Bunda belki de mesleğin
genelini oluşturan kötü örneklerin rolü büyüktür. Artık öğretmenleri daha çok
girdikleri sınıfların diktatörü olarak görüyorum, düşünüyorum. İlk başladığım
zamanlarda ben de bunlardan biriydim. Hatta zaman zaman hâlâ öyle davranırken
kendimi yakalayıp kızıyorum. Teoride ne düşünürseniz düşünün pratikte farklı
birine dönüşebiliyorsunuz. Şu an çabalıyorum ve umut ediyorum ki ileride istediğim
gibi bir öğretmen olacağım. Ya da pes edip mesleği bırakırım.
Bu kitabı seçmemde yine “aykırı”
düşüncelerimin katkısı büyük. Uzun zamandır kendime sorduğum sorulardan biri
şu: Öğretmen ne kadar aykırı olabilir? Kalıpların dışına nereye kadar çıkabilir
ve bunun sonucunda ne olur?
Kitapta beş yaşındaki bir kız çocuğunun
(Gracie) bira hakkında merak ettiklerine ve bu merakına cevap veren amcanın
(Moe) kızın ailesi tarafından kınanmasına tanık oluyoruz. Burada Gracie’nin
öğrenci, Moe’nun aykırı öğretmen ve ailenin bakanlık ya da daha geniş
düşünürsek toplum rolünde olduğunu; bira hakkında verilen bilginin de aykırı
eğitim olduğunu düşünebiliriz.
Daha en başında Gracie’nin merakına
cevap veren Moe’nun anne-baba tarafından nasıl uyarıldığını şu alıntıdan
görebiliriz:
“Çocuğa saçma sapan şeyler anlatmayı
bırak. O daha beş yaşında.”
“Altı sayılır” diye şakıdı Gracie.
“İtalya’da ve Fransa’da, Gracie’nin yaşındaki çocuklar bir yere girip bira ısmarlayabiliyor ve alabiliyorlar.”
“Öyle mi! O halde o insanlar kafadan hasta.”
“Belki de ama onların ülkesinde alkolle ilgili sorunlar, güvenli ve aklı başındaki Amerika’dakinden çok daha az.”
“Altı sayılır” diye şakıdı Gracie.
“İtalya’da ve Fransa’da, Gracie’nin yaşındaki çocuklar bir yere girip bira ısmarlayabiliyor ve alabiliyorlar.”
“Öyle mi! O halde o insanlar kafadan hasta.”
“Belki de ama onların ülkesinde alkolle ilgili sorunlar, güvenli ve aklı başındaki Amerika’dakinden çok daha az.”
Bu konuşmada Moe’nun söylediği son cümle önemli.
Bizler gerçek hayatta çocukların karşılaştıkları bu tür durumları erteleyerek
ya da üstünü örterek onlar için iyilik mi ediyoruz? Korumacı toplum ya da aile,
ne derseniz, çocuk için iyi bir şey yaptığını düşünürken aslında ona zarar
veriyor olabilir mi? Ya da bize doğrunun ne olduğunu söyleyen kanunlar ya da
devlet bizi ayakta mı uyutuyor? Maksadı bizim iyiliğimiz değil de bizi daha çok
aptallaştırmak mı? Bir şeyleri konuşamaz hale getirerek bizleri muhafazakârlaştırmak mı
istiyorlar? Bunlara benzer onlarca soru sorabilirim.
Asıl meselemize dönelim. Biz
öğretmenler, öğrencilerimiz sınıfta istemediğimiz bir soru sorduğunda onlara
nasıl cevaplar veriyoruz? Gülüp geçiyor muyuz? Sinirlenip onu aşağılıyor muyuz?
Yoksa nereye gideceğini düşünmeden açıklamaya çalışıyor muyuz?
Ne yazık ki çoğunluğun açıklamaya
çalıştığını sanmıyorum. Öğrenciyken de öğretmenken de yaşadığım örnekler bana
bunu söylüyor. Hislerim değil bahsettiğim. Bu öğretmenlik mesleğinin bir
tabusudur. Öğrenciyle her konuda rahatlıkla konuşamayız. Buna ya çocuğun yaşı
ya da toplumun okul sınırları içinde konuşulmasını hoş karşılamayacağı bir konu
olması mani olur. Ve bu yüzden sıkça öğretmenlerin ağzından, kibar olduğunu da
varsayarsak, şu cümleler dökülür:
“Büyüyünce
anlarsın.”
“Bunları burada konuşmamız doğru olmaz.”
“Bunları burada konuşmamız doğru olmaz.”
Buraya kadar tüm söylediklerime
bizzat öğretmenlerin çoğundan itiraz sesleri gelecektir. O yüzden kitaptan
biraz daha bahsedeceğim.
Moe her şeye rağmen bira hakkında
birçok bilgi verir Gracie’ye. Ona biranın Eski Mısırlılar tarafından icat
edildiği, en kötü birada bile altı ayrı vitaminin bulunduğu gibi
birçok bilgi verir. Gracie de dikkatle ve sorular sorarak Moe’yu dinler. Hatta
Moe, Gracie’ye yakınlardaki bir bira fabrikasına götüreceğinin sözünü dahi
verir. Ancak tüm bu bilgi aktarımı ve gezi hayalleri Moe’nun ani bir kararla
ülkeden çekip gitmesiyle suya düşer. Anne ve babası bu konuda konuşmayı bırakın
onun farkında bile değildir. Pazarları gittiği kilisedeki peder de bira üzerine
anlattıklarını duyunca onu cezalandırır. Gracie mutsuzdur. Bir gün dolabı açar
ve bir kutu bira alıp içer. Buradan sonrasında Gracie’nin içtiği biranın
etkisiyle uykusunda gördüğü düşü okuruz. Bir bira perisi Moe’nun yarıda
bıraktığı görevi devralır ve ona hem bira hakkında daha fazla bilgi verir hem
de onu arpa tarlalarından, bira fabrikalarına kadar her yeri gezdirir.
Çocukların merak ettiklerine her ne
sebep olursa olsun cevap vermemek ya da bundan kaçınmak onlar için iyilik
yaptığımız anlamına gelmez. Ne zaman öğretmenler onları bir birey olarak görür
ve tabularını yıkıp sordukları her soruya içtenlikle cevap verirse o zaman
onlar için iyilik yapmış olur. Bu yüzden öğretmenler bir şeyleri yasaklayan ve
sürekli emreden diktatör olmaktan çıkmalı, öğrencilerinin gerçek dostu
olmalıdırlar. “Nerede o eski öğrenciler? Şimdikiler çok saygısız.” gibi
söylemlerle hayıflanmak işe yaramıyor. Yaşadığımız çağdaki çocukların çoğu
koşulsuz öğretmenlerine itaat etmiyorlar. Onların da söyleyecekleri var.
Şimdilik bu kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder